Sevdiklerimizdi bizim için hayat.
Kaybedeceği hiçbir şeyi olmayanların blogu.
17 Kasım 2016 Perşembe
26 Ocak 2016 Salı
Acımasız Hayat ve Suçlu
Biz miydik suçlu olan? Hayatı acımasızlaştıran? Yoksa hayat mıydı bizi yıpratan, canımızı acıtan? O bedenlerimizin altına her insanın sakladığı şeyler var. O bedenlerin içinde ne acılar var içimizi tırmıklayıp kanatan, ne çığlık ve feryadlar var beynimizi dolduran. Kimisi çok sevmiş ama sevgisi boşa çıkmış, kimisi güvenmiş güvendiği dağlara kar yağmış. Kimisi onları sevenleri üzmüş, kimisi onlara olan güvenleri kırmış, kimisi eskiden yaptığı bu yanlışlardan pişman olmuş, kimisi hala bu yanlışların farkına varmamış hayatını yaşamaya devam ediyor.
Sorun şu ki tüm bu insanları bu hale düşüren şeyler kader mi? En başından beri bunların olacağı belli miydi? Bu insanlar mıydı kendi seçimlerini yapan? Yoksa hayatın koşulları mıydı bunları yapması için insanları zorlayan? Hayatı acımasızlaştıran şey aslında acımasız olan insanlardır. Hiçbir sevgiye önem vermeyen bu insanlar merhamet nedir bilmez, etrafındakilere acı çektirmekten büyük bir haz ve mutluluk duyar. Bu insanları da bu hale getiren kimilerine göre hayat koşullarıdır kimilerine göre yine başka insanların onların hayatlarını o hale getirmesidir. Tabiki hayatları kendiliğinden o hale gelmemiştir fakat bu insanları o hale getiren şey yaşadığı hayatın koşullarıdır. Masum olan insanlarınsa hiçbir suçu yoktur. Tek hataları güvenmek veya sevmektir. Sevdikleri insanlar yanlıştır ya da o insanlara yanlış yaklaşmışlardır. Hayatın acımasız oyunlarına esir giden bu insanlar kendi bedenlerinin içindeki uçurumda derinlere doğru düşerken etrafını saran acıların verdiği üzüntülerle başa çıkmak zorunda kalırken diğer acımasız diye tabir ettiğimiz insanlar diğer insanların bu üzüntülerinden zevk almakta ve mutlu yaşantısına devam etmektedir. Güveni kırılan insanlar etrafındaki insanlara artık başka bir gözle bakmaya başlar ve içindeki güvensizliğin verdiği rahatsızlıkla dolaşırken o güveni kıran insanların çoğu o kırılan güvene değer verip yapıştırmaya, düzeltmeye bile kalkmıyor, evinde oturup keyif yapıyor. Tüm bu sevgisi boşa çıkan ve güveni kırılan insanlar ne kadar tecrübe edinirse edinsinler, o kişilere güvenmekten, o kişileri sevmekten vazgeçemiyor. Vazgeçmeye kalktığı sırada içinden bir dost da baş kaldırıyor... Kalp... Sevmeyi bırakamıyor, aşık oluyor, vazgeçemiyor, üzüleceğini bile bile seviyor, sınıf farkına bakmıyor, karaktere bakmıyor, sadece seviyor, sonunda en büyük zararı o alsa da vazgeçmiyor, ama sebebini bilmiyor. Aslına bakarsan o insanlar en saygı duyulacak insanlardır. Hayatın acımasızlığını bile bile yüklenen o insanlar. Onlardır bu dünyayı yaşanabilecek bi dünya haline getiren. Onlardır hayatların değerini bilen...
Sorun şu ki tüm bu insanları bu hale düşüren şeyler kader mi? En başından beri bunların olacağı belli miydi? Bu insanlar mıydı kendi seçimlerini yapan? Yoksa hayatın koşulları mıydı bunları yapması için insanları zorlayan? Hayatı acımasızlaştıran şey aslında acımasız olan insanlardır. Hiçbir sevgiye önem vermeyen bu insanlar merhamet nedir bilmez, etrafındakilere acı çektirmekten büyük bir haz ve mutluluk duyar. Bu insanları da bu hale getiren kimilerine göre hayat koşullarıdır kimilerine göre yine başka insanların onların hayatlarını o hale getirmesidir. Tabiki hayatları kendiliğinden o hale gelmemiştir fakat bu insanları o hale getiren şey yaşadığı hayatın koşullarıdır. Masum olan insanlarınsa hiçbir suçu yoktur. Tek hataları güvenmek veya sevmektir. Sevdikleri insanlar yanlıştır ya da o insanlara yanlış yaklaşmışlardır. Hayatın acımasız oyunlarına esir giden bu insanlar kendi bedenlerinin içindeki uçurumda derinlere doğru düşerken etrafını saran acıların verdiği üzüntülerle başa çıkmak zorunda kalırken diğer acımasız diye tabir ettiğimiz insanlar diğer insanların bu üzüntülerinden zevk almakta ve mutlu yaşantısına devam etmektedir. Güveni kırılan insanlar etrafındaki insanlara artık başka bir gözle bakmaya başlar ve içindeki güvensizliğin verdiği rahatsızlıkla dolaşırken o güveni kıran insanların çoğu o kırılan güvene değer verip yapıştırmaya, düzeltmeye bile kalkmıyor, evinde oturup keyif yapıyor. Tüm bu sevgisi boşa çıkan ve güveni kırılan insanlar ne kadar tecrübe edinirse edinsinler, o kişilere güvenmekten, o kişileri sevmekten vazgeçemiyor. Vazgeçmeye kalktığı sırada içinden bir dost da baş kaldırıyor... Kalp... Sevmeyi bırakamıyor, aşık oluyor, vazgeçemiyor, üzüleceğini bile bile seviyor, sınıf farkına bakmıyor, karaktere bakmıyor, sadece seviyor, sonunda en büyük zararı o alsa da vazgeçmiyor, ama sebebini bilmiyor. Aslına bakarsan o insanlar en saygı duyulacak insanlardır. Hayatın acımasızlığını bile bile yüklenen o insanlar. Onlardır bu dünyayı yaşanabilecek bi dünya haline getiren. Onlardır hayatların değerini bilen...
Kaybedecek Hiçbir Şeyi Olmayan İnsanlar
İnsanlar ikiye ayrılır: Her şeyi olanlar ve Hiçbir şeyi olmayanlar. Her şeyi olan insanlar dünyevi şeylere değer verenler, insanların ruhlarıyla dünyevi unsurları kıyaslayan, sahip olduklarını kaybetmek istemeyen insanlardır. Ellerindekileri değerlerine göre kıyaslar, ona göre "Nerden kazançlı çıkarım?" davası yaparlar. Sırf bu yüzden onlar için değersiz insanları gözünün yaşına bakmadan satıverirler. Ee sonuçta kazanç sağlayacaklardır. Hiç düşünmezler, belki de o insanlar onlara bel bağlayan insanlardır. Onlara sonuna kadar güvenen masum insanlardır. Belki de onu seve seve canını feda edebileceği bir dostu olarak görüyorlardır. Bunların hiçbiri onlar için önemli değildir.
Biz hiçbir şeyi olmayan insanlar ise hayatımızı uğruna yaşayabilecek bir şeyi bulmakla geçiririz. Bulana kadar bizim en yakın dostumuz müzik, edebiyat, resim gibi şeylerdir. Hayatımız boştur. Çoğu zaman telefona veya bir müzik çalara kulaklığımızı takar, sevdiğimiz bir müziği seçer, kulağımıza kulaklıklarımızı takar ve dünyadan koparız. Arada başımızı kaldırıp baktığımızda etrafta her şeyi olan insanları görürüz. Biz uğruna yaşayacak insanı bulduğumuzda ise ona öyle bir bağlanırız ki onun mutlu olması için elimizden geleni yapar, gerekirse canımızı veririz. Onu gördüğümüzde kafamızda bin türlü düşünce oluşur, renksiz ve bomboş olan hayatımıza canlılık gelir. Aklımızdan o insan biran bile olsa çıkmaz. Hayatın anlamını arayan filozofların bile çözemediği sır bizim gözlerimizin önünde belirir, her göz kapaklarımızı kapattığımızda onu görürüz karşımızda. Kaybedecek bir şeyi olmayan biz sonunda kaybolacak diye korktuğumuz birisini buluruz. Öyle çok korkarız ki onun üstüne titrer, sırf o gitmesin diye ölmeyi bile seçebiliriz. Kısacası bizi insan yapanlar sevdiklerimizdir. Onlar uğruna yaşar ve ölürüz. Onları kaybetmeyi asla istemeyiz. Lakin bir şey olur da kaybedersek boşluğa düşer, eski bir anlamı olmayan basit yaşantımıza geri döneriz. Ama artık o yaşantımız bomboş değildir. İçi onun gitmesinin verdiği acılarla kavrulmaktadır...
Biz hiçbir şeyi olmayan insanlar ise hayatımızı uğruna yaşayabilecek bir şeyi bulmakla geçiririz. Bulana kadar bizim en yakın dostumuz müzik, edebiyat, resim gibi şeylerdir. Hayatımız boştur. Çoğu zaman telefona veya bir müzik çalara kulaklığımızı takar, sevdiğimiz bir müziği seçer, kulağımıza kulaklıklarımızı takar ve dünyadan koparız. Arada başımızı kaldırıp baktığımızda etrafta her şeyi olan insanları görürüz. Biz uğruna yaşayacak insanı bulduğumuzda ise ona öyle bir bağlanırız ki onun mutlu olması için elimizden geleni yapar, gerekirse canımızı veririz. Onu gördüğümüzde kafamızda bin türlü düşünce oluşur, renksiz ve bomboş olan hayatımıza canlılık gelir. Aklımızdan o insan biran bile olsa çıkmaz. Hayatın anlamını arayan filozofların bile çözemediği sır bizim gözlerimizin önünde belirir, her göz kapaklarımızı kapattığımızda onu görürüz karşımızda. Kaybedecek bir şeyi olmayan biz sonunda kaybolacak diye korktuğumuz birisini buluruz. Öyle çok korkarız ki onun üstüne titrer, sırf o gitmesin diye ölmeyi bile seçebiliriz. Kısacası bizi insan yapanlar sevdiklerimizdir. Onlar uğruna yaşar ve ölürüz. Onları kaybetmeyi asla istemeyiz. Lakin bir şey olur da kaybedersek boşluğa düşer, eski bir anlamı olmayan basit yaşantımıza geri döneriz. Ama artık o yaşantımız bomboş değildir. İçi onun gitmesinin verdiği acılarla kavrulmaktadır...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)